05.09.2006 13:14    

selimsoysal
PENİS _PENİSİLİN


LATİNCE PENİS: KUYRUK
Penisilin Latince anlamı kuyruk ama eski çağlardan beri başkaca sarkan organlar için de bu sözcük kullanılmış.
Penicillium ise –cik ,-ceğiz anlamına gelen –ill- partikülüyle yapılmış bir kelime :Kuyrukçuk ve minyatür at kuyruğu şeklinde resim fırçası anlamına geliyor.
1928 ‘de Sir Alexander Fleming , kuyruk şeklindeki uzantılarından dolayı pencillium ası verilen bir mantar türünden elde ettiği mikrop öldürücü kimyasal maddeye penicilin adını vermiş.






DAVUL- TABURE


ARAPÇA TABL :DAVUL
Davul Türkçe deki en eski Arapça sözcüklerden biri Türkçe’nin ilk sözlüğünü yazan Kaş garlı Mahmut , şahinle avlanırken kullanılan ‘tavıl’ isimli çalgını Arapça Tabl ile aynı anlama geldiğini belirtiyor.
İki çubukla çalınan çift yüzlü silindir şeklinde davul , Avrupa Kültürüne de Araplardan geçmiş. Bazı Avrupa dillerinde tabal/tabor/tabour iken Fransızca tambour olmuş . Anlam olarak eni boyuna yakın silindir şeklinde çeşitli nesneleri de kapsamış.
Türkçe’de de kullanılan tambur , mimaride bir kubbeyi taşıyan basık silindir yapı anlamına geliyor.
Basık silindir şeklinde bir küçük oturak olan tabouret ise ‘tabure’ olarak Türkçeleşmiş.





SUTYEN


LATİNCE TENERE: TUTMAK,KAVRAMAK,KAPSAMAK
Tenere gibi temel bir kavram, haliyle çok sayıda türeve kaynaklık etmiş . Örneğin , ‘attinere’(Yoklamak), ‘continere’(Bir arada tutmak) , ‘detinere’(Alıkoymak)… Bu fiiller Fransızca da Contenir,Detenir, vb. İngilizce de ise Attain , Contain,Detain…
Klasik Latince kullanılmayan bazı bileşiklerde modern dillerde zuhur etmişler.
Örneğin Latince ‘subtinere ‘ Fransızca ‘soutenir’ (Alttan tutmak, Desteklemek )
Fransızca soutein-gorge ‘göğsü alttan tutan’ yada göğüs desteği . Türkçe’de Gorge atılmış geriye sutyen kalmış.


KARI


ESKİ TÜRKÇE’DE KARIMAK: YAŞALNAMK
Koca sözcüğünün aslında ‘ihtiyar’ anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. Enteresandır , karı da o anlama geliyor . Eski Türkçe’de yaşlanmak anlamına gelen karımak fiilinde sıfat olarak türemiş . Kaş garlı Mahmut’a göre ‘karı er’ yaşlı adam demek. Kutadgu Bilik’de ise tecrübeli ihtiyar adam anlamında ‘sınamış karı’ deyimi geçiyor.
‘Karıcığım ‘ deyimi de hesapta ‘Küçük ihtiyarcığım’ demek oluyor.




MASAJ - MESİH



ARAPÇA KÖK MSH: YAĞLA OVMAK
Eski toplumlarda bir kimseyi okunmuş yağla ovmak büyük bir saygı işreti olarak kabul edilmiş. Krallar tahta geçtiğinde , taç giyme yada kılıç kuşanma gibi, yağla ovma töreni yapılırmış.Eski İbrani Peygamberleri de kıyametten bir sür önce gelip günahkârı günahsızdan ayıracak olan büyük Peygamberi ‘yağla ovulmuş’ anlamında mâsiyah adıyla anmışlar.
Sonradan İsa ortaya çıktığında müritleri onun eski Peygamberlerce haber verilen hakiki ‘mâsiyah ‘ olduğunu kanıtlamak için çaba göstermişler.
İbra niceyle yakın akraba bir dil olan Arapça ise ‘yağla ovma’ anlamında mesh kökünden Mesih sıfatı kullanılmış. Bedeni rahatlatmak amacıyla yağla ovmak anlamına gelen masser fiili 1770 ‘li yıllarda Fransızca’ya girmiş.
Sonradan masser fiilinde yağ ikinci plâna düşmüş,ovma ön plâna çıkmış. Massage (masaj)ve masseur (masâr) oradan geliyor.





AYAK YOLU

LATİNCE TELE: SEYREK DOKUNMUŞ KUMAŞ
Doğal ihtiyaçları giderme işleminin yapıldığı mekanların adını açıkça söylemek nedense insanlara hep zor gelmiş.Bu iş için en dolaylı deyimler ,en tuhaf anlam kaydırmaları tercih edilmiş.Amerika’ya ilk gittiğimde restroom (‘istiharat odası’) deyimine takıldığımı hatırlıyorum.Oysa Türkçe ayakyolu daha az şaşırtıcı değil. Abdesthane Farsça ‘ el yıkama yeri ‘anlamına geliyor. Arapça kenif(kenef) ‘deme çatma kulübe ,müştemilat’ ; khela (hela)ise ‘boş yer tenhalık ‘demek-bundan ,Arapların boş buldukları yere şey yaptıkları sonucu çıkar mı , bilmem (aynı khl kökünden ‘boşaltma ‘anlamında tahliye sözcüğü kullanıyoruz .) Yüz numara Fransızca’dan alınmış saçma sapan bir kelime oyunu. Eskiden otellerde kat tuvaletine ‘numarasız oda ‘ anlamında sans numêro denirmiş. Cent numêro ‘yüz numara ‘ bunun sesteşi : her ikisi de ‘san numero’ okunuyor.

Tuvalet sözcüğünün de aslı ‘çul çaput’ 17. yüzyılda zamanın modası uyarınca giyilmesi saatler süren inanılmaz karmaşıklıkta kadın giysilerine Fransızlar alay yollu toilette adını vermişler. Daha sonra kadınların süslenip püslenme işlemlerini anlatmak için faire la toilette , giyinip süslendikleri yer için de ‘çul çaput odası’ anlamında cabine de toilette deyimi kullanılmış. 19. yüzyılda tren istasyonlarındaki umumi helalar için de aynı terbiyeli deyim uygun görülmüş.İnsanlar bir yandan makyaj tazeleyip giysilerini düzeltirken bir yandan da başka işlerini görmüşler. Sözcüğü yazı dilinde ilk kullanan kişi 1842 ‘de meşhur romancı Balzac

Latince tela çuval bezi yada kanaviçe gibi seyek dokunmuş kumaş anlamına geliyor. Sözcüğün en eski şekli muhtemelen *teks-la ve tekstil sözcüğüyle akraba . İtalyanca’ya aynen aktarılmış , oradan da hiç değişmeden tela olarak Türkçe’ye gelmiş. Aynı sözcüğün Fransızcası ise , kelimelerin Fransızca da u sesini kayması kuralı uyarınca toile ( okunuşu ‘tual’) halini almış. Yağlı boya resim yapmak için kullanılan kaba dokulu keten kumaş için bu sözcük kullanılıyor; Türkçe’de daha çok tuval olarak yazılıyor. Toilette bu sözcüğün –ette ekiyle küçültülmüş hali. Esas anlamı ‘çulcuk’ .





AYŞE


ÂİŞE(T) . Âiş sıfatının dişil hali olan bu sözcük bildiğimiz AYŞE ‘nin ta kendisi. Anlamı ‘ yaşayan (kadın)’ . Ancak burada söz konusu olan yaşam herhangi yaşam değil ‘bolluk içinde yaşama, geçim sıkıntısı çekmeme , rahatça yeme içme ‘ gibi anlamları da içeren bir durum . Bu yüzden !âiş ‘in mübalağası olan ‘ayyâş Türkçe kullanımda umulmadık bir anlam kazanmış. Önceleri ‘çok yiyip içen ‘ demek iken zamanla kapsama ‘çok içen ‘ olmuş. Şimdi alkolik berduşlara ayyaş diyoruz.

İ’Âşe(t) (iaşe) birini yedirme içirme , yada geçimini temin etme anlamına geliyor. ‘İsm-i alet’ veznindeki mi’ âş ise geçim vasıtası demek. Türkçe’si *miaş olması gerekirken usulsüz bir ses kayması maaş halini almış. Hazır vezinlerden söz açılmışken belirteyim, Araplar kendi dillerindeki kelime kalıplarını ifade etmek için benim yaptığım gibi XYZ ‘ler kullanmıyorlar. Onun yerine ‘etme, eyleme ‘ anlamına gelen F’L kökünün vezinlerine başvuruyorlar. Yukarıda geçen vezinlerin Arapça gramer kitaplarındaki adı , fâ’ila (t) , fa’’âl , if’âla (t) ve mif’ âl . F’ L kökünün mastarı fi ‘l , yani bizim bildiğimiz fiil. Faili de haliyle fâ ‘il . Biri size mesela ‘cebrin mef’ûlü nedir? ‘ diye sorarsa , cevabı bulmak için küçük bir cebir işlemi yapmanız yeterli : mecbûr. Aynı şekilde terkin mef’ûlü metrük , cezbin mef’ûlü meczûb , naqlinki mengûl ,’emrinki me’mür , zabtınki mazbût , zulmünkü mazlûm . basit.


AYYAŞ


ARAPÇA KÖK ‘YŞ: YAŞAMA , YİYİP İÇME.
Arapça vezinlerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
X-â-Y-i-Z-a-(t) xyz eden kadın
X-a-Y-Y-â-z her zaman veya aşırı ölçüde xyz eden

i-X-Y-â-Z-a-(t) xyz ettirme
m-i-X-Y-â-Z xyz etme aracı

Bu seferki kökümüzün ortası ‘yumuşak’ bir harf y olduğundan kalıplarımızda bazı eğilme , bükülme ve yumuşamalar olması doğal. Ayrıntıları şimdilik erteleyebiliriz: sadece y’nin bazı kalıplarda i’ye dönüştüğüne , hatta büsbütün eridiğine dikkat edin. (Daha çok bilgi için ‘Devir’ maddesine bakabilirsiniz.)




CANAVAR



HİNTAVRUPA ANADİLİ :CAN , YAŞAMAK.
Dikkat ederseniz 2canlı’ sıfatının biri olumlu , öbürü nötrden olumsuzca doğru kayan iki anlamı var. Tüm dillerde canlı , kıpırdak , zinde gibi anlamlara geliyor. Bu birincisi . Canlı , aynı zamanda herhangi bir canlı yaratık demek, ki buna ‘yaratık’ yada ‘hayvan’ gibi eşanlamlı isimler verdiğimiz zaman işin rengi biraz değişmeye başlıyor.
Mesela Farsça’da ‘sahip olan , -li ‘anlamına gelen –âver ekiyle yapılan cânâver sözcüğü aslında düpedüz ‘canlı varlık’ demek. Farsça ‘da her çeşit hayvan , özellikle de vahşi hayvanlar için kullanılıyor. Türkçe canavar ise koyun kapan herhangi bir yaratık ve özellikle kurt.
Yunanca zoo- kökünden gelen zônto da tastamam aynı anlama gelen bir sözcük . Fransızca’da vivant , Almanca lebend ve Farsça zinde sıfatlarında karşımıza çıkan -ant/-end ekinin eşdeğerini taşıyor. Yunanca’sı ‘herhangi bir hayvan ‘ anlamında. Türkçe argoda da zonta hayvan yerine kullanılıyor , ama kurttan çok öküz çağrışımı yapıyor.
Farsça cân , Farsça zi-, Yunanca zoo- ve Latince viv- muhtemelen aynı Hintavrupa kökünden türeyen üç biçim . Ancak hayli karışık ve tartışmalı olan bu konuya izlinizle girmeyeceğim. Farsça jive (cıva) ile ‘öz’ Türkçe acun kılığına giren Sogdca ajun (Budist inançta enkarnasyon) sözcüklerinin de aynı familyadan olduklarını belirtmekle yetineyim.






CÜZDAN



ARAPÇA CÜZ’: BİRİM .
Cüz Arapça birim yada ünite demek. Eskiden mektep ve medreselerde okutulan ders kitaplarına – Amme cüzü, Mülteka cüzü adı verilirmiş. Bu kitapları mahsus olan çantanın adı Farsça –dân ekiyle cüzdan.
Cüzün çoğulu ecza. Bizde ilk ecza haneler 19. yüzyıl başlarında Avrupalılar tarafından açılmış. Eskiden raflarında sıra sıra kimyasal hammaddeler dizili olur, reçeteye göre dirhem kâfuru , bir mis kal kalomel, iki çimdik çalapa tozu karıştırıp ilaç yaparlarmış. Şimdi daha çok lastik Tokyo satıyorlar. (Çekistan’ın başkenti Prag’da iki yüz yıl önceki haliyle korunmuş böyle bir eczane var. Yanlış hatırlamıyorsam.Küçük Meydanda , Han us Usta saatinin karşısındaki sokağın içinde.)





BOYNUZ



ARAPÇA EBÛ : BABA
Arap dilinin ilginç özelliklerinden biri , tekil çoğulun yanında bir de ismin ikil halini tanıması. Çok eski dillerin bazılarında bu özellik var. Örneğin Homeros ‘un arkaik Yunancasın da ikil hal kullanılıyor. Bazı yazarlara göre Türkçe ikiz boynuz gibi sözcüklerde bulunan –z de çok eski bir ikil eki.
Arapça ikil isimler –eyn ekiyle yapılıyor. Örneğin ayakkabı anlamına gelen na ‘l sözcüğünün ikili ‘bir çift ayakkabı ‘ anlamında na’leyn (Türkçe de nal da nalın da özel anlamlar kazanmış.)













-KAYNAK-
SEVAN NİŞANYAN
‘ELİF’İN ÖKÜZÜ YADA SÜPRİZLER KİTABI’

> 1 <
Copyright © 2004-2022 SQL: 1.012 saniye - Sorgu: 44 - Ortalama: 0.023 saniye